İnfaz Düzenlemesi İçin Kanun Teklifi Meclis’e Sunuldu: İşte Tam Metni ve Gerekçesi
Bayram öncesi af beklentisi içindeki mahkumlar ve yakınları için önemli bir gelişme yaşandı. Yeni infaz düzenlemesi ve 10. Yargı Paketi kapsamında merakla beklenen kanun teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunuldu. Bu teklifle birlikte, hükümlülerin koşullu salıvermeden yararlanmaları için aranan "işlediği suçtan dolayı pişmanlık duyması" şartının kaldırılması amaçlanıyor.

Kurban Bayramı yaklaşırken, kamuoyunun merakla beklediği af yasası ve infaz düzenlemesi yeniden gündemde. 10. Yargı Paketi kapsamında hazırlanan 40 maddelik yeni teklif Meclis’e sunuldu. Özellikle mahkûmların tahliyesine ilişkin düzenlemeler dikkat çekerken, vatandaşlar da “Bayramdan önce af gelir mi?” sorusunun yanıtını arıyor. Meclis’te görüşmeleri süren teklifin detayları netleştikçe, infaz sisteminde önemli değişikliklerin gündeme geleceği görülüyor. Taslak düzenlemede, cezaların caydırıcılığı, tutuklama şartları ve koşullu salıverilme kriterleri gibi birçok başlık yer alıyor.
Hazırlanan yasa teklifine göre, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da değişiklik öngörülüyor. Bu değişiklikle birlikte, hükümlülerin koşullu salıverilmeden faydalanabilmesi için mevcut yasada yer alan “işlediği suçtan pişmanlık duyduğunu gösterme” şartı kaldırılacak.
Bu adım, infaz sisteminde daha objektif ve standart bir uygulama hedefiyle atılıyor. Pişmanlık şartının kaldırılmasıyla, tahliye süreçlerinin daha şeffaf ve eşitlikçi bir çerçeveye oturtulması bekleniyor.
GENEL GEREKÇE
2020 yılında Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin înfazı Hakkında Kanunun 89. maddesinde yapılan değişiklikle birlikte, koşullu salıverilme süreci “iyi hal” değerlendirmesine bağlanmış ve bu bağlamda hükümlünün işlediği suçtan dolayı duyduğu pişmanlık da bu değerlendirme kriterleri arasına eklenmiştir.
Ancak “pişmanlık” kavramının infaz aşamasında bir kriter olarak kullanılması, hukuk devleti ilkesini zedelemekte ve çok sayıda anayasal hak ihlaline yol açmaktadır. Her şeyden önce, pişmanlık müessesesi ceza hukukunda maddi ceza hukuku kurumu olarak yargılama aşamasına aittir ve yalnızca hâkim takdirinde değerlendirilmesi gereken bir unsurdur. Bu nedenle infaz aşamasında, yani cezanın kesinleşmesinden sonra tekrar gündeme getirilmesi, ceza hukukunun “mükerrer değerlendirme yasağf’na açıkça aykırıdır.
İkinci olarak, infaz sürecinde “pişmanlık” kriterinin aranması; özellikle siyasi mahpuslar açısından, suçunu inkâr etmeyen ve siyasi kimliğini koruyan bireyler üzerinde bir tür ideolojik inkâr ve kimlik dayatmasına dönüşmektedir. Bu bağlamda, mahpuslardan yalnızca iyi halli olmaları değil, aynı zamanda ceza aldığı eylem ya da fikirle ilgili bir “pişmanlık beyanı” sunmaları talep edilmekte, aksi takdirde özgürlükleri gasp edilmektedir. Oysa pişman olmayan failin yeniden suç işleyeceği varsayımı hem bilimsel hem de hukuki olarak geçersizdir. Pişmanlık, cezaevi içindeki davranışlardan ziyade zihinsel ve ideolojik tutumlara dair bir değerlendirmeye dönüşerek düşünce özgürlüğünü ihlal etmektedir.
Bu durum, Anayasa’nın 25. ve 38. maddeleri ile de açık biçimde çelişmektedir. Anayasa madde 25’e göre, “herkes düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahiptir; düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz.” Madde 38 ise, “hiç kimse kendisini suçlayan beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” demektedir. Oysaki “pişmanlık” kriteri, mahpusun hem düşüncesini açıklamaya hem de bir anlamda kendisini suçlayan beyanda bulunmaya zorlandığı anayasaya aykırı bir uygulamaya dönüşmüştür.
Ayrıca, uygulamada bu kriterin değerlendirilmesi tamamen öznel, keyfi ve denetlenemez biçimde yapılmaktadır. İdare ve Gözlem Kurulları, herhangi bir hukuki standarda dayanmadan, kişisel kanaatlerle hükümlünün “samimi olup olmadığını”, “örgütle bağını koparıp koparmadığmı” veya “toplumla bütünleşmeye hazır olup olmadığını” değerlendirmekte; böylece idari kurul niteliğindeki bir yapıya yargı yetkisi yüklenmektedir. Bu, yalnızca mahpusların değil, hukukun bütünlüğünün de açık ihlalidir.
İnfazını tamamlamış hasta mahpuslar dahi, yalnızca pişmanlık beyanında bulunmadıkları gerekçesiyle özgürlüklerinden mahrum bırakılmakta; yaşam hakkı dahi riske atılmaktadır. Pişmanlık dayatmasının, özellikle siyasi mahpuslar üzerinde bir çeşit manevi işkenceye, yani kimliğini reddetme baskısına dönüştüğü somut örneklerle sabittir.
Bu gerekçelerle, 5275 sayılı Kanun’un 89. maddesinde yer alan “pişmanlık” ibaresinin kaldırılması hem hukukun temel ilkeleri hem de insan haklarına dayalı bir infaz rejimi açısından aeil bir zorunluluk haline gelmiştir. Böyle bir değişiklik, yalnızca özgürlüğü ihlal edilen yüzlerce mahpusa adalet sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda infaz sisteminin hukuka uygunluğunu da yeniden tesis edecektir.
MADDE GEREKÇELERİ
MADDE 1 – 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik. Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 89. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ve işlediği suçtan duyduğu pişmanlık” ibaresi yürürlükten kaldırılması amaçlanmaktadır. Ceza infaz sürecinde “pişmanlık” gibi soyut, ölçülemez ve siyasi yorumlara açık bir kriterin uygulanması hukukun üstünlüğü ilkesine, insan onuruna ve anayasal güvencelere aykırıdır. Bu nedenle 5275 sayılı Kanun’un 89. maddesinde yer alan “pişmanlık” kriteri hem hukuki belirlilik hem de adalet ve insan haklarına uygunluk bakımından sorunlu olduğundan söz konusu ifade madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 2 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3 – Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
CEZA VE güvenlik TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “işlediği suçtan dolayı duyduğu pişmanlığı,” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.