Resmi kayıtlara göre “eğitim” adı altında iş hayatına atılan bu gençlerin, ne yazık ki emeklilik hayalleri ellerinden alınıyor. Bu, sadece bir yasal boşluk değil, aynı zamanda vicdani bir sızı, bir hak gasbı.
Gelecek Hayalleri Çalınan Milyonlar
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, her yıl yüz binlerce genç mesleki ve teknik eğitime yöneliyor. Bu gençlerin önemli bir kısmı, eğitimlerinin bir parçası olarak zorunlu staj ve çıraklık yapıyor. Sanayide, atölyelerde, ofislerde, hastanelerde, yani ekonominin hemen her alanında ter döken bu gençler, fiilen bir çalışan gibi görev alıyorlar. Üretimin, hizmetin bir parçası oluyor, ekonomik katma değer yaratıyorlar. Ancak iş, onların sosyal güvenlik haklarına geldiğinde, devasa bir adaletsizlikle karşılaşıyorlar.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtları, staj ve çıraklık döneminde ödenen sigorta primlerinin sadece iş kazası ve meslek hastalığı risklerini kapsadığını gösteriyor. Emekliliğe esas olan uzun vadeli sigorta kolları, yani yaşlılık, malullük ve ölüm sigortaları bu gençlere uygulanmıyor. Bu durum, onların çalışma hayatına başlangıç tarihlerini geriye götürmüyor, yani emeklilik yaşlarını ötelemiyor. Yıllarca süren bu fiili çalışma, sigortalılık başlangıcı olarak kabul edilmediği için, bu gençler emeklilik için diğer çalışanlardan çok daha fazla prim ödemek zorunda kalıyor ya da çok daha geç emekli olabiliyorlar.
Bir Avuç Değil, Koca Bir Nesil
Bu mağduriyetin boyutları sandığımızdan çok daha büyük. Esnaf ve Sanatkarlar Federasyonu (ESDEF) ve çeşitli sivil toplum kuruluşları, bu konuda yıllardır mücadele ediyor. Sadece son 20 yılda bile yüz binlerce kişinin bu duruma maruz kaldığı tahmin ediliyor. Bu, bir avuç insanın değil, koca bir neslin geleceğinden çalınan yıllar demek. Kimisi 15-16 yaşında, hayatının baharında, geleceğe umutla bakarken, iş hayatına attığı ilk adımlarda bir “sigorta açığı” kurbanı oluyor. Bu gençlerin pek çoğu, yıllar sonra emeklilik hesapları yapmaya başladıklarında bu acı gerçekle yüzleşiyor.
Yasal Boşluk Mu, Kasıtlı İhmal Mi?
Hukukçular, bu durumu “yasal boşluk” olarak tanımlasa da, vicdanlarda “kasıtlı ihmal” ya da “hak gaspı” olarak yankılanıyor. Çünkü bu durum, açıkça Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı. Aynı işi yapan, aynı sorumluluğu taşıyan iki insandan birinin sosyal güvenlik haklarından tam olarak yararlanıp diğerinin mahrum bırakılması, kabul edilebilir bir durum değil. İşverenler açısından da bir belirsizlik ve haksız rekabet ortamı yaratıyor. Bazı işverenler, stajyer ve çırakları ucuza iş gücü olarak görme eğilimine girebiliyorlar.
Çözüm Nerede?
Bu mağduriyetin giderilmesi için çeşitli formüller masada. En çok dile getirilen çözüm, staj ve çıraklık sürelerinin fiili sigortalılık başlangıcı olarak kabul edilmesi ve bu dönemlere ait primlerin devlet ya da işveren tarafından geriye dönük ödenmesidir. Benzer mağduriyetler, geçmişte farklı sigorta kolları için yaşanmış ve yasal düzenlemelerle giderilmişti. Bu, siyasi iradenin bir an önce harekete geçmesini gerektiren, toplumsal bir talep ve adaletin bir gereğidir.
Unutmayalım ki, bu gençler, geleceğimizin teminatı. Onların umutlarını yeşertmek, haklarını teslim etmek, sosyal devlet ilkesinin en temel sorumluluğudur. Staj ve çıraklık mağdurlarının çığlığına kulak vermek, yarım kalan hikayelerini tamamlamak, hepimizin boynunun borcu. Bu sessiz çığlığa kulak verilmeli ve bu hak gasbı, bir an önce son bulmalıdır.